• 8 yıl önce
Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi özetle şu hususları dile getirdi:

*Zulmetler hiçbir zaman sürekli olmamıştır; bazen ışık inkıtaları yaşanmıştır ama onda da kalıcı bir kesinti vuku bulmamıştır. Bir yerde güneş batmışsa başka bir yerde doğmuş; diğer yerde batmışsa bir başka yerde doğmuş ve izafi tecellileriyle başlarımızı hep okşamıştır. Asırlar boyunca nice kapkaranlık devirler sürpriz bir şafakla aydınlanmıştır.

*Hangi çağ olursa olsun, sıkışmalar, genişliğe çıkmanın adeta sırlı anahtarları gibidir; açılmayan kapılar o esnada açılır. Her sıkıntı ve tazyik bir inşiraha gebedir. Hadis diye rivayet edilen fakat İmam Sühreverdî’ye ait olduğu söylenen, “Sıkıştırdığın kadar sıkıştır, sıkışmanın son noktası açılma demektir.” sözü de bunu ifade eder.

*Evet, “Karar kararabildiğin kadar zira kararmanın son noktası fecrin başlangıç noktasıdır.” Gecenin en karanlık noktası fecr-i kâzibe tekâbül eder. Fecr-i kâzibin kendisi yalancı bir fecirdir ama o, fecr-i sâdıkın en doğru şahidi ve en inandırıcı referansıdır.

*O geldi ve bütün yaslı çehrelerdeki kederlerin yerini en içten tebessümler aldı.. O geldi, zulmün sesi kesildi.. mazlumun âhı dindi ve sinelerdeki adalet duygusu dirildi.. O geldi kaba kuvvete “Dur!” deyiverdi; mütecavizlerin haddini bildirdi ve hakkın dilindeki zincirleri çözdü.

*Günümüzde de din ve samimi dindarlar koyu bir gurbet yaşamaktadırlar. Fakat Asr-ı Saadet’te ve sonraki zaman dilimlerinde ışık gelip karanlığın tepesine bindiği gibi, bir kere daha ışık gelecek, karanlığı boğacak. Her yana yeniden nurlar yağacak ve sizin beklediğiniz o mutlu günler beklenmedik şekilde, sürpriz bir mahiyette bir bir doğacak.

*Bedir Savaşı’nın İslâm tarihinde, Bedir Ashabı’nın sahabe arasında ve Bedir’e iştirak eden meleklerin de bütün melekler içinde hususî bir yeri vardır. O kadar ki, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Mekke’nin fethine hazırlanırken, Hâtıb İbn Ebî Beltaa, fetih hazırlığını Mekke’de Kureyş’in ileri gelenlerine bildirmeye teşebbüs eder. Bir kadınla onlara mektup gönderir. Fakat Allah, Efendimiz’i bundan haberdar eder. O da gidip mektubu getirmeleri için Hazreti Ali, Hazreti Zübeyir, Hazreti Mikdad’ı gönderir. Derken mektup getirilir. Mektup Hâtıb İbn Ebî Beltaa’dandır. Hâtıb İbn Ebî Beltaa’nın yaptığı, normal ölçülere göre nifak sayılır. Bu yüzden, Hazreti Ömer (radıyallâhu anh), “Yâ Rasûlallah, bırak şu münafığın kellesini alayım!” der. Bunun üzerine, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), “Ne biliyorsun? Belki Cenâb-ı Allah, Bedir Harbi’ne katılmış bulunanlara savaş günü bakıp ‘Siz istediğinizi yapınız, Ben sizi affetmişimdir. Cennet size vacip olmuş, siz de Cennet’e girmeye hak kazanmışsınız.’ buyurmuştur.” diye cevap verir.

*Sadi Şirazi, “Ne gam o gemidekilere ki, dümende oturan sensin ya Muhammed!..” der. Evet, kaptanlığını İnsanlığın İftihar Tablosu’nun (sallallâhu aleyhi ve sellem) yaptığı bir gemi de asla batmayacaktır; zira Habib-i Ekrem ve onun tayfası her zaman Cenâb-ı Hakk’ın koruyup kollamasına mazhardır.