Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’den -Buhari ve Müslim gibi muteber eserlerde yer alan- şu hadis-i şerifin tahlilini istirham ettik:
Abdullah İbnu Ebi Evfâ’dan (radıyallahu anh) şöyle rivayet edilmiştir: Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) düşmanla karşılaştığı günlerinden birisinde güneş tam tepe noktasından batıya doğru meyledene kadar bekledi. Sonra insanların içerisinde ayağa kalkıp “Ey insanlar! Düşmanla karşılaşmayı hiç temenni etmeyin! Allah’tan hep afiyet dileyin! Her şeye rağmen, onlarla karşılaştığınız zaman da sabredin ve bilin ki, cennet, kılıçların gölgeleri altındadır.” buyurdu. Sonra İnsanlığın İftihar Tablosu (aleyhissalâtü vesselam) şu duayı yaptı: “Ey Kitabı indiren, bulutları yürüten, İslam aleyhine toplanan grupları dağıtan, düşman saflarını darmadağın eden Allahım! Bu düşmanları da perişan edip hezimete uğrat; onlara karşı bize yardım eyle.”
Muhterem Hocaefendi, sorumuza cevap sadedinde, özetle şu hususları dile getirdi:
*Bela ve musibetlere maruz kalındığı zaman da yine dişi sıkıp sabretmek ve şikâyette bulunmamak esastır. Şu kadar var ki, biz sabra bir mülahaza ve bir sıfat ilave ediyor, “aktif sabır” diyoruz. Bela ve musibete maruz kalındığı zaman da durağanlığa girmemeyi önemli görüyoruz. Çünkü durağanlığa girmek, fiziğin temel kanununa göre dökülmek ve sağa-sola saçılmak demektir. O halde, en kritik anlarda bile yapacak bir şeyler bulmalı ve mutlaka onu yapmalısınız. Saldırılar, tecavüzler, iftiralar, tezvirler, tehcirler, tehditler karşısında dişinizi sıkıp sabretmelisiniz fakat bu sabrınız aktif şekilde olmalı. Mutlaka alternatif yollar/yöntemler oluşturmalı ve inandığınız yolda yürümeye devam etmelisiniz. Şayet zorluklar karşısında tamamen durursanız telafi edemeyeceğiniz zayiatla karşı karşıya kalırsınız. Öyle yanlış bir sabır telakkisinde kaybetme ihtimali vardır. Evet, sabır esasen, insana ibadet kadar sevap kazandırır. Fakat nerede, hangi hususta, nasıl sabır sevap kazandırır?!. O yerinde kullanılırsa, sevap kazandırır.
*Rasûl-i Ekrem Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) soruya mevzu teşkil eden beyanında sabır gerektiren bir hususa dikkat çekiyor ve “Düşmanla karşılaşmayı hiç temenni etmeyin!” buyuruyor. İnsan “Bir düşmanla karşılaşayım da onunla savaşayım, mücahid olayım. Aynı zamanda onu öldüreyim, gazi olayım ya da onun tarafından öldürüleyim de şehit olayım!” diye düşünebilir. Harp kaçınılmaz olduğunda ve mecbur kalındığında düşmanla karşılaşma, savaşın hakkını verme, gerektiği yerde düşmanı öldürme, aynı zamanda gazi olma ve hadiseler öyle cereyan ediyorsa, düşman tarafından öldürülüp şehit olma… Bunların hepsi bir yönüyle kutsal şeylerdir. Fakat bunların konumları mevzuunda zühul ederseniz, gaflete düşerseniz, IŞİD olursunuz, “çaşıt” olursunuz, Boko Haram olursunuz, el-Kaide olursunuz, Murabitîn olursunuz… Allah’ın istediğinin dışında Allah’ın belası her şey olursunuz. Bu açıdan da nerede ne olacağını ve nasıl davranılacağını yerinde değerlendirmek lazımdır.
*İnsanlığın İftihar Tablosu’nun “Düşmanla karşılaşmayı hiç temenni etmeyin!” beyanında aynı zamanda çok latif bir işaret de vardır. Peygamber Efendimiz bu ifadeyle, İslam’daki savaşların tedafüî (kendini savunmaya ve gelen bir tehlikeyi bertaraf etmeye matuf) olduğuna vurguda bulunmaktadır.
*Günümüzdeki saldırılar karşısında da benimle aynı duyguyu paylaşan, aynı hedefe yönelik bulunan arkadaşlarım aynı ızdırabı ruhlarında duyuyorlardır. O bir kere onlara bir sevap kazandırıyor. Elverir ki, şikâyet etmesinler. “Niye bunlar; ne ettik ki başımıza geldi?” dedikleri zaman, kazanma kuşağında kaybederler. Öyle dememeleri lazım. Belki demeleri lazım ki: “Cenâb-ı Hak bununla bizi bir şeylerden arındırıyor. İstihkakımız vardı herhalde, müstehak olmuştuk. Günahlarımıza kefaret olsun diye yapıyor.”
*Ayrıca, ileride bu musibetlerin daha büyüğü başınıza gelebilir, çünkü mesele evrensel bir mesele haline geldi. Farklı kültür ortamlarında bu hizmeti götüreceksiniz. Kendi ülkenizde, sizi bilen ama hasede, hazımsızlığa, çekememezliğe, kıskançlığa, kine, nefrete, gayza yenik insanlar tarafından bu kadar tecavüz oluyorsa, çok farklı kültür ortamlarında bunun kat kat fazlasına maruz kalabilirsiniz. Öyleyse şimdiden tavrınızı ona göre ayarlamalısınız. İşte musibetlerin çehresinde bu tembih de okunmaktadır. Şimdi bütün bunlar, Cenâb-ı Hakk’ın bir yönüyle talimi, yol göstermesi, elinize bir pusula vermesi ve yollarınızı aydınlatması adına çok önemlidir. Kazanım; bunlar da ayrı bir kazanım oluyor Allah’ın izniyle.
Abdullah İbnu Ebi Evfâ’dan (radıyallahu anh) şöyle rivayet edilmiştir: Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) düşmanla karşılaştığı günlerinden birisinde güneş tam tepe noktasından batıya doğru meyledene kadar bekledi. Sonra insanların içerisinde ayağa kalkıp “Ey insanlar! Düşmanla karşılaşmayı hiç temenni etmeyin! Allah’tan hep afiyet dileyin! Her şeye rağmen, onlarla karşılaştığınız zaman da sabredin ve bilin ki, cennet, kılıçların gölgeleri altındadır.” buyurdu. Sonra İnsanlığın İftihar Tablosu (aleyhissalâtü vesselam) şu duayı yaptı: “Ey Kitabı indiren, bulutları yürüten, İslam aleyhine toplanan grupları dağıtan, düşman saflarını darmadağın eden Allahım! Bu düşmanları da perişan edip hezimete uğrat; onlara karşı bize yardım eyle.”
Muhterem Hocaefendi, sorumuza cevap sadedinde, özetle şu hususları dile getirdi:
*Bela ve musibetlere maruz kalındığı zaman da yine dişi sıkıp sabretmek ve şikâyette bulunmamak esastır. Şu kadar var ki, biz sabra bir mülahaza ve bir sıfat ilave ediyor, “aktif sabır” diyoruz. Bela ve musibete maruz kalındığı zaman da durağanlığa girmemeyi önemli görüyoruz. Çünkü durağanlığa girmek, fiziğin temel kanununa göre dökülmek ve sağa-sola saçılmak demektir. O halde, en kritik anlarda bile yapacak bir şeyler bulmalı ve mutlaka onu yapmalısınız. Saldırılar, tecavüzler, iftiralar, tezvirler, tehcirler, tehditler karşısında dişinizi sıkıp sabretmelisiniz fakat bu sabrınız aktif şekilde olmalı. Mutlaka alternatif yollar/yöntemler oluşturmalı ve inandığınız yolda yürümeye devam etmelisiniz. Şayet zorluklar karşısında tamamen durursanız telafi edemeyeceğiniz zayiatla karşı karşıya kalırsınız. Öyle yanlış bir sabır telakkisinde kaybetme ihtimali vardır. Evet, sabır esasen, insana ibadet kadar sevap kazandırır. Fakat nerede, hangi hususta, nasıl sabır sevap kazandırır?!. O yerinde kullanılırsa, sevap kazandırır.
*Rasûl-i Ekrem Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) soruya mevzu teşkil eden beyanında sabır gerektiren bir hususa dikkat çekiyor ve “Düşmanla karşılaşmayı hiç temenni etmeyin!” buyuruyor. İnsan “Bir düşmanla karşılaşayım da onunla savaşayım, mücahid olayım. Aynı zamanda onu öldüreyim, gazi olayım ya da onun tarafından öldürüleyim de şehit olayım!” diye düşünebilir. Harp kaçınılmaz olduğunda ve mecbur kalındığında düşmanla karşılaşma, savaşın hakkını verme, gerektiği yerde düşmanı öldürme, aynı zamanda gazi olma ve hadiseler öyle cereyan ediyorsa, düşman tarafından öldürülüp şehit olma… Bunların hepsi bir yönüyle kutsal şeylerdir. Fakat bunların konumları mevzuunda zühul ederseniz, gaflete düşerseniz, IŞİD olursunuz, “çaşıt” olursunuz, Boko Haram olursunuz, el-Kaide olursunuz, Murabitîn olursunuz… Allah’ın istediğinin dışında Allah’ın belası her şey olursunuz. Bu açıdan da nerede ne olacağını ve nasıl davranılacağını yerinde değerlendirmek lazımdır.
*İnsanlığın İftihar Tablosu’nun “Düşmanla karşılaşmayı hiç temenni etmeyin!” beyanında aynı zamanda çok latif bir işaret de vardır. Peygamber Efendimiz bu ifadeyle, İslam’daki savaşların tedafüî (kendini savunmaya ve gelen bir tehlikeyi bertaraf etmeye matuf) olduğuna vurguda bulunmaktadır.
*Günümüzdeki saldırılar karşısında da benimle aynı duyguyu paylaşan, aynı hedefe yönelik bulunan arkadaşlarım aynı ızdırabı ruhlarında duyuyorlardır. O bir kere onlara bir sevap kazandırıyor. Elverir ki, şikâyet etmesinler. “Niye bunlar; ne ettik ki başımıza geldi?” dedikleri zaman, kazanma kuşağında kaybederler. Öyle dememeleri lazım. Belki demeleri lazım ki: “Cenâb-ı Hak bununla bizi bir şeylerden arındırıyor. İstihkakımız vardı herhalde, müstehak olmuştuk. Günahlarımıza kefaret olsun diye yapıyor.”
*Ayrıca, ileride bu musibetlerin daha büyüğü başınıza gelebilir, çünkü mesele evrensel bir mesele haline geldi. Farklı kültür ortamlarında bu hizmeti götüreceksiniz. Kendi ülkenizde, sizi bilen ama hasede, hazımsızlığa, çekememezliğe, kıskançlığa, kine, nefrete, gayza yenik insanlar tarafından bu kadar tecavüz oluyorsa, çok farklı kültür ortamlarında bunun kat kat fazlasına maruz kalabilirsiniz. Öyleyse şimdiden tavrınızı ona göre ayarlamalısınız. İşte musibetlerin çehresinde bu tembih de okunmaktadır. Şimdi bütün bunlar, Cenâb-ı Hakk’ın bir yönüyle talimi, yol göstermesi, elinize bir pusula vermesi ve yollarınızı aydınlatması adına çok önemlidir. Kazanım; bunlar da ayrı bir kazanım oluyor Allah’ın izniyle.
Category
📚
Öğrenme