8- Sebe Halkı Arim Seli Kur'an-ın Gaybi Haberleri

  • 9 yıl önce
Sebe halkı ve arim seli

“Andolsun, Sebe’ (halkı)nın oturduğu yerlerde de bir ayet vardır. (Evleri) Sağdan ve soldan iki bahçeliydi.”

(Onlara demiştik ki: ) “Rabbinizin rızkından yiyin ve O’na şükredin. Güzel bir şehir ve bağışlayan bir Rabbiniz var.” Ancak onlar yüz çevirdiler, böylece biz de onlara Arim selini gönderdik.

Ve onların iki bahçesini, buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde az bir şey de sedir ağacı olan iki bahçeye dönüştürdük.

Böylelikle nankörlük etmeleri dolayısıyla onları cezalandırdık. Biz (nimete) nankörlük edenden başkasını cezalandırır mıyız? (Sebe Suresi: 15-17)

Kur’an’da Sebe halkından ve nankörlükleri sebebiyle bu halkın başına gelen sel felaketinden bahsedilir. Hatta bu felaketin nasıl meydana geldiği ayrıntılarıyla anlatılır. Zira Sebe kavmine gönderilen azaptan “Seyl-ül Arim” yani “Arim seli” olarak bahsedilmektedir. Kur’an’da geçen bu ifade, aynı zamanda bu selin meydana geliş şeklini de göstermektedir.

“Arim” kelimesinin anlamı, baraj ya da settir. “Seyl-ül Arim” kelimesi de, setin yıkılması sonucunda meydana gelen bir seli anlatmaktadır.

Şimdi Kur’an’ın Sebe halkı hakkında verdiği bu haberin, tarihçiler tarafından nasıl tasdik edildiğini tarihi kayıtların lisanıyla dinleyelim;

“Sebe halkı, Güney Arabistan’da yaşamış olan dört büyük uygarlıktan biridir. Sebe kavmini anlatan tarihi kaynaklar, bu kavmin Fenikeliler gibi yoğun ticari faaliyetlerde bulunan bir devlet olduğunu söylerler. Sebeliler, tarihte medeni bir kavim olarak bilinmişlerdir. Sebe hükümdarlarının yazıtlarında onarma, vakfetme, inşa etme gibi kelimeler ağırlıktadır. Bu kavmin en önemli eserlerinden olan Marib Barajı da, ulaştıkları teknolojik seviyenin önemli göstergelerindendir.”

Sebe halkı, o döneme göre oldukça ileri bir teknoloji ile kurdukları Marib Barajı’yla birlikte büyük bir sulama kapasitesine sahip olmuştu. Bu yöntemle elde ettikleri bol ürünlü toprakları ve ticaret yolu üzerindeki kontrolleri, onlara görkemli ve refah dolu bir hayat yaşatıyordu.

Marib’d