“Sayın Müjde Ar, “Güneydoğuda eğitim Kürtçe olsun, Kürtçe konuşulsun” diyor. Bir şeyleri ayırırsanız, bu bölünme getirebilir. Bölünme ise acı demektir”

  • 11 yıl önce
ADNAN OKTAR: Eski bir sanatçı vardı, Müjde Ar, hakikaten entelektüel yapısı olduğu hissediliyor, kitap okuyor, inceliyor gibi görünüyor ama benim kanaatim hep sol eserlere ağırlık vermiş, yani Kuran’ı incelediğine dair, hadisleri incelediğine dair, Darwinizm’i, materyalizmi incelediğine dair pek bir ışık alamadım üslubundan. Konuşkanlığı iyi yani akıcı konuşuyor ama tek yanlı kendisini geliştirmiş, sadece sol düşünceye kendisini açmış, tek yanlı sol kültür almış. O zaman, o kültür olmuş olmaz, dar kalıbın içine kendisini sokmuş olur. Mesela “Güneydoğu’da halk, kardeşlerimiz eğitimi Kürtçe alsın, her yerde Kürtçe konuşulsun” diyor. Değerli Hanımefendi, bir Kürt kardeşimizi düşünün –Allah vermesin- hastalandı, mesela kanser oldu, İstanbul’a geldi iyi bir doktora, iyi bir hastaneye geldi, “nedir canım kardeşim rahatsızlığın?” diyecek. Türkçe bilmiyor, anlatamayacak. İlaç alacak, prospektüste hepsi yazıyor, bakacak Türkçe, okuyamayacak. Hasta adamın karşılaşacağı zorluklara bakın. Taksiye binecek “nereye gitmek istiyorsun?” diyecekler, acil hastamız var diye binecek Kürtçe bilecek, konuşamayacak. İnternete girecek, Türkçeye çevrilmiş milyonlarca bilgi var, eser var, yazı var, hiçbirini okuyamayacak. Kardeşim, o kadar çok nimetten mahrum oluyor ki. Lokantaya gidiyor, istediği yemeği söyleyemeyecek, otele gidecek, istediğini talep ettiğini anlatamayacak. Peki bu hayat nasıl bir hayat? Kendi vatanında böyle bir hayat yaşayacak. Biz gideceğiz Güneydoğu’ya –Allah vermesin- mesela rahatsızlanan birisi olacak doktor Kürtçe diyecek ki “nedir rahatsızlığın?” anlatamayacak. Eczaneden ilaç alacak Kürtçe, okuyamayacak, kendi vatanımızda. Şimdi bu hayat mı, olacak iş mi? Müjde Hanım dar düşünüyor. Bu iyilik yapmak değil ki, rahatsız etmek. Kürt kardeşlerimizi de rahatsız etmek, Türkleri de rahatsız etmek. Yani kaliteli bir hayattan bizleri mahrum etmek oluyor. Kürtçe bilsin, Kürtçe şarkılar söyleyelim, Kürtçe konuşsunlar, bize de öğretsinler, konuşalım ama anadil vatan sathında Türkçe olsun. Hatta Türki devletlerde bile, Anadolu Türkçesi olması gerekir. Oraya da gittiğimizde konuşamıyoruz. Mesela geliyor buraya kazak Türkler, anlaşılmıyor. Onun için, o konuda da bir girişim gerekiyor. Ortak bir dil olsun bölgede, rahatça birbirimizi anlayalım. Kendi vatanımız da bile bambaşka diller olursa, mesela –Allah esirgesin- Lazca olacak, Karadeniz’e gideceğiz anlayamayacağız. Yahut Mardin’e gideceğiz, Arapça. Orada da çok fazla Arap var, onlar da diyecek ki, biz anadilde eğitim istiyoruz Arapça, bizi böyle eğitin diyecekler. Olmayacağı belli. Müjde Hanım’ın iyi niyetli olduğu belli, sevecen ama meydana gelecek tahribat ve acı iyi niyetle dengelenmiyor ki. Yani iyi niyette, vatandaşın huzurunu, rahatlığını, iyiliğini, güzelliğini düşünmek lazım. Ben Güneydoğu’ya gittiğimde Kürt annelerimle konuşamıyorsam, Kürt dedelerimle konuşamıyorsam, ben böyle bir şeyi istemem. Ben onlarla konuşacağım, onlar da benimle konuşacaklar. Birlikte halaya çekeceğiz, sohbet edeceğiz, yemek yiyeceğiz, Risale-i Nur okuyacağız, Kuran okuyacağız. Ama onlar da Kürtçe konuşsun iftihar ederiz, Çerkezce bilen kardeşimiz Çerkezce konuşsun, çok hoşumuza gider, yanımızda da Çerkezce konuşabilirler, zevkli oluyor, güzel oluyor. Örf ve ananelerini muhafaza etsinler, yöreye ait kıyafetler giysinler, iftihar ederiz. Ama bölünme acı getirir. Bunun bölünmeye götüreceği açık. Müjde Hanım için demiyorum da, PKK için diyorum, böyle olmaz. En güzel yol; İttihad-ı İslam, bütün Müslüman’ların birbirini sevmesi. Sevgi birliği olmadan, sevme olmadan, dünyanın bir anlamı yok, yaşamanın da bir anlamı yok. Yaşamak, Allah’ı severek, Allah’tan korkarak anlamlı. Yoksa hayatta bir şey yok. Ne var dünyada? Allah’ı severek dünya tatlı, Allah’tan korkarak dünya tatlı, güzel.

Özetle, Güneydoğu’daki kardeşlerimiz, bizim başımızın tacı. Çok asildirler, tanımayan bilmez. Güneydoğu insanları çok efendidir, asildir, çok onurludurlar. Mesela bir yiyecek teklif etsen, bir kıyafet teklif etsen almaz, yani çok ısrar edersen, belki. Ayakkabıdan çıkıyor ayakları, donuyor ayakları, yine tenezzül etmez, çok asil, efendi insanlardır. Onun için sezdirmeden, mahcup etmeden hediye gitmesi gerekir Güneydoğu’ya. Kardeşlerimizden bunu ben ısrarla istirham ediyorum, Güneydoğu’ya mesela bir minibüs dolusu, mesela küçük bir kamyonet dolusu da olsa, ayakkabı, çorap, iç kıyafetleri, çocuklara biraz gofret, çikolata onlara çok makbule geçer, bisküvi bayılırlar onlar. Yani bir çocuk için bir tane bisküvinin bile çok önemi var. Yani bizim için o kadar önemli olmayan bir şey, orada canlarımız için çok kıymetli oluyor. Onun için onlara karşı sevgimizi, saygımızı, hürmetimizi en candan üslupla, Allah aşkı için, gösterelim. Çok ezildiler, çok acı çektiler, gelen vurdu, giden vurdu, yıllarca, yüz yıllarca çok ızdırap çektiler. Onun için benim canlarıma