• 8 yıl önce
Toplulukların ekonomileri onları idare eden kralla­rın veya başkanların ağzından çıkan emirlerle oluştu­ğu devirlerde, ekonominin herhangi bir kesin kuralı yoktu. Kurallar, baştaki sahsın huyuna, karakterine, ahlakına, aklına ve yeteneklerine bağlı olarak tama­men emir ve direktifleri ile oluşmakta idi. Bu nedenle tarih boyunca güçlü devlet olmanın en etkin şartı a­daletli paylaşım olmuştur. Sömürü düzeninin kurucu­ları olan kapitalist ülkeler, KÜRESELLEŞME adını verdikleri, aslı sömürme olan sistemle, gelişmekte o­lan ülkelerin tüm kaynaklarını ele geçirme operasyo­nunu hızla sürdürmektedirler. Sömürü düzeni beşeriyet ile birlikte devam edip gelmektedir. Güçlü olan daima sömürmüş, zayıf olan daima köle olup ezilmiştir. Yüzelli yıldır kapitalist dü­zen, harpler, ekonomik olarak borçlandırma, özelleş­tirmeye teşvik ve hükmetme yolu ile sürdürülmekte­dir. Her türlü kaynakları tükenmiş olan, çok gelişmiş kabul edilen bu ülkeleri aslında ayakta tutan geliş­memiş ülkelerin kaynaklarıdır. Bu kaynakların kısıt­lanması, durumun tamamen tersine çevrilmesi de­mektir. Son yarım asırda harp etmekten ziyade, barış ve beraberlik kandırması ile, teknolojik üstünlükle­rini tüm dünya ile paylaşmak istedikleri yalanını koz olarak kullanan gelişmiş ülkeler, geri kalmış a­ma aslında hazineler üzerinde oturan ülkeleri, KÜ­RESELLEŞME taktikleriyle avlamayı başarı ile hız­la sürdürmektedirler. Küreselleşmenin bir şartı olan ÖZELLEŞTİRME yağması ile ülkelerin gelir getiren kurumlarını, strate­jik önemi olan kurumlarını ele geçirmektedirler. Ülke­de söz sahibi olan büyük yerel şirketleri önce küre­sel, tanınmış şirketlerle ortaklık yaptırıp, daha sonra tek başına ele geçirme operasyonlarını sabırla ger­çekleştirmektedirler. Bütün bu taktik ve planlarla gelişmekte olan ülke­lerin üretimlerini ele geçirerek, kalkınma ve rekabet çabalarını yok etmeğe devam etmektedirler. Geliş­mekte olan ülkelerin büyük çapta yeraltı kaynakları küresel güçlere ait büyük şirketlerin ellerine geçmiş veya geçmek üzeredir. Para politikaları tamamen IMF ve Dünya Bankası'na teslim edilmiş, emisyon o­layına hiçbir şekilde müdahale imkanı bırakılmadığın­dan, tüm emek ve üretimleri de küresel sömürünün elinde kalmıştır. Senyoraj hakları dahi onlara yabancı para olarak fa­izli borç şeklinde verilmekte ve bu durumda tüm insan­lık küresel güçlere köle durumuna düşmektedir. Bura­ya kadar anlatılanlar küresel veya kapitalist ekonomi­nin yüzeysel manzarasıdır. Küresel güçlerin, en çok çekindiği ULUSAL devletler olduğundan, öncelikle he­def olarak ulusal devlete yatkın topluluklar üzerinde a­cil planlar üretmektedirler. Özelleştirme ve borçlandır­ma taktikleri, kültürlerarası işbirliği çalışmaları bu plan­ların önde olanlarıdır. Milli Ekonomi Modeli bu nedenle milli devletin ol­mazsa olmazıdır. Ve küreselleşmenin panzehiridir.

Category

🗞
Haberler