Mutaffifîn Suresi - Metin ÇAKAR - BEST QURAN - Harika Tilavet

  • 5 yıl önce
Mutaffifîn Suresi - Metin ÇAKAR - 4K BEST QURAN - Harika Tilavet

وَمِزَاجُهُ مِن تَسْنِيمٍ ﴿إِنَّ الْأَبْرَارَ لَفِي نَعِيمٍ ﴿٢٢﴾
MUTAFFİFÎN-22 : İnnel ebrâre le fî naîm(naîmi).
Muhakkak ki ebrar olanlar, elbette ni’metler içindedir.
عَلَى الْأَرَائِكِ يَنظُرُونَ ﴿٢٣﴾
MUTAFFİFÎN-23 : Alâl erâiki yanzurûn(yanzurûne).
Tahtlar üzerinde (oturup) seyrederler.
تَعْرِفُ فِي وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ النَّعِيمِ ﴿٢٤﴾
MUTAFFİFÎN-24 : Ta’rifu fî vucûhihim nadraten naîm(naîmi).
Sen, ni’metin pırıltısını (sevincini), onların yüzlerinde görüp anlarsın.
يُسْقَوْنَ مِن رَّحِيقٍ مَّخْتُومٍ ﴿٢٥﴾
MUTAFFİFÎN-25 : Yuskavne min rahîkın mahtûm(mahtûmin).
Onlara, mühürlenmiş (sadece kendilerinin açacağı) halis şaraptan sunulur (içirilir).
خِتَامُهُ مِسْكٌ وَفِي ذَلِكَ فَلْيَتَنَافَسِ الْمُتَنَافِسُونَ ﴿٢٦﴾
MUTAFFİFÎN-26 : Hitâmuhu miskun. Ve fî zâlike felyetenâfesil mutenâfisûn(mutenâfisûne).
Onun (o şarabın) sonu misktir (şahane misk kokusudur). Ve yarışanlar, artık bunda (bunun için) yarışsınlar.
وَمِزَاجُهُ مِن تَسْنِيمٍ ﴿٢٧﴾
MUTAFFİFÎN-27 : Ve mizâcuhu min tesnîm(tesnîmin).
Onun mizacı (muhtevası) tesnîmdendir.
عَيْنًا يَشْرَبُ بِهَا الْمُقَرَّبُونَ ﴿٢٨﴾
MUTAFFİFÎN-28 : Aynen yeşrabu bihâl mukarrabûn(mukarrabûne).
O bir pınardır ki ondan, mukarrebin (Rabbine yakın) olanlar içer.
إِنَّ الَّذِينَ أَجْرَمُوا كَانُواْ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا يَضْحَكُونَ ﴿٢٩﴾
MUTAFFİFÎN-29 : İnnellezîne ecramû kânû minellezîne âmenû yadhakûn(yadhakûne).
Muhakkak ki suçlu olanlar (günahkârlar), âmenû olanlara gülüyorlardı.
وَإِذَا مَرُّواْ بِهِمْ يَتَغَامَزُونَ ﴿٣٠﴾
MUTAFFİFÎN-30 : Ve izâ merrû bihim yetegâmezûn(yetegâmezûne).
Ve onların (âmenû olanların) yanlarına geldikleri zaman, birbirlerine kaş göz işareti yaparlar.
وَإِذَا انقَلَبُواْ إِلَى أَهْلِهِمُ انقَلَبُواْ فَكِهِينَ ﴿٣١﴾
MUTAFFİFÎN-31 : Ve izânkalebû ilâ ehlihimunkalebû fekihîn(fekihîne).
Ve ailelerine döndükleri zaman neşeyle dönerler.
وَإِذَا رَأَوْهُمْ قَالُوا إِنَّ هَؤُلَاء لَضَالُّونَ ﴿٣٢﴾
MUTAFFİFÎN-32 : Ve izâ raevhum kâlû inne hâulâi le dâllûn(dâllûne).
Ve onları gördükleri zaman: “Muhakkak ki onlar gerçekten dalâlette olanlardır.” dediler.
وَمَا أُرْسِلُوا عَلَيْهِمْ حَافِظِينَ ﴿٣٣﴾
MUTAFFİFÎN-33 : Ve mâ ursilû aleyhim hâfızîn(hâfızîne).
Ve onlar, onların (âmenû olanların) üzerine gözetici olarak gönderilmediler.
فَالْيَوْمَ الَّذِينَ آمَنُواْ مِنَ الْكُفَّارِ يَضْحَكُونَ ﴿٣٤﴾
MUTAFFİFÎN-34 : Fel yevmellezîne âmenû minel kuffârı yadhakûn(yadhakûne).
Artık bugün âmenû olanlar, kâfirlere gülüyorlar.
عَلَى الْأَرَائِكِ يَنظُرُونَ ﴿٣٥﴾
MUTAFFİFÎN-35 : Alâl erâiki yanzurûn(yanzurûne).
Tahtlar üzerinde (oturup) seyrederler.
هَلْ ثُوِّبَ الْكُفَّارُ مَا كَانُوا يَفْعَلُونَ ﴿٣٦﴾
MUTAFFİFÎN-36 : Hel suvvibel kuffâru mâ kânû yef’alûn(yef’alûne).
Kâfirler yapmış oldukları şeyler (sebebiyle) cezalarını buldular mı?

Önerilen