- Prof. Dr. Abdülkadir Yuvalı röportaj
-- Kadınlar Çarşısı heykelinden detaylar
( KAYSERİ ) "Dünyanın ilk kadın teşkilatı Kayseri’de kuruldu" KAYSERİ
- Prof. Dr. Abdülkadir Yuvalı, Ahilik teşkilatının kadın kolu olarak bilinen Bacıyan-ı Rum’un dünyada varlığı bilinen ilk kadın teşkilatlanması olduğunu söyledi.
13’üncü yüzyılda Anadolu’da Selçuklu egemenliği döneminde Kayseri’de kurulan Bacıyan-ı Rum’un, Batılı araştırmacılar tarafından da dünyadaki ilk kadın teşkilatı olarak tanımlandığını belirten Erciyes Üniversitesi Tarih Bölümünden emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Yuvalı, “Teşkilatın kurucusu Ahilik teşkilatının kurucusu Ahi Evran’ın hocası Evhadüddîn Kirmânî’dir. Kirmânî bir Yesevî yol evladıdır. Ahi Evran, Evhadüddîn Kirmânî’nin kızı Fatma Hanım’dan dolayı aynı zamanda damadıdır. Bu evlilik, Ahiliğin kadın hareketi kolu kurucusu Fatma Hanım’ı ön plana çıkarmıştır. Ahilik dergâhının mensuplarının eşleri, dergâhın her türlü hizmetindedir” dedi.
Anadolu’nun İslamlaşması ve Türkleşmesinde önemli rol oynadılar Anadolu’nun İslamlaşması ve Türkleşmesinde önemli rolleri olan Bacıyan-ı Rum kadınlarının, konuk hizmetleri, dikiş nakış gibi işlerin yanı sıra sufi geleneği yayma ve savaş becerileriyle de Batılı araştırmacıları şaşırttığını dile getiren Prof. Dr. Yuvalı, “Bacıyanı Rum teşkilatının ilk görevi Ahilerin konuklarının ağırlanması. İkincisi oranın ihtiyacı olan her türlü örgü, dokuma, keçe yapımı gibi el işlerini hazırlamak. Üçüncüsü de askeri ve siyasi faaliyetleri. O günün şartlarında kılıç kullanmayı, ok atmayı, ata binmeyi bir erkekten farksız yaparlardı. Bu özelliklerinden dolayı Bacıyan-ı Rum teşkilatı Anadolu’nun İslamlaşmasında ve Türkleşmesinde önemli hizmetlerde bulunmuştur” diye konuştu.
Moğollarla bizzat savaştılar Alaaddin Keykubat’ın 1237 yılında yediği bir av etinden dolayı zehirlenip ölmesinin ardından, yrine geçen oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde başlayan Moğol işgalinde de bizzat savaştıklarını kaydeden Prof. Dr. Yuvalı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Anadolu’daki Moğol işgali Kayseri’de başladı, Batı’ya doğru yayıldı ancak Ankara’dan daha öteye geçemedi. Türkmenlerle birlikte Ahiler ve Anadolu Bacıları Denizli’de kaldıktan sonra Ahi Evran ve Fatma Bacı Konya’ya geldiler. Konya’da da aradıklarını bulamadılar. Burada kendilerini yabancı hissettiler, dışlandılar. O nedenle Kırşehir’e geldiler.” Osmanlı’da Yükselme Dönemiyle birlikte izleri silindi Diğer teşkilatlarda olduğu gibi, Bacıyan-ı Rum teşkilatının da Osmanlı Devletinin Yükselme Döneminde bozulmaya başladığını söyleyen Prof. Dr. Yuvalı, “Osmanlı Devletinin kuruluş ve yükseliş döneminde Ahilik teşkilatı ile beraber Bacıyan-ı Rum teşkilatı varlığını sürdürdü. Ama fonksiyonları Ahilik hizmetiyle sınırlı kaldı. Konuk ağırladılar, el sanatlarını icra ettiler ve tasavvufi bilgilerini aktardılar. Ama Osmanlı Devletinin Yükselme Dönemi ile beraber, bütün müesseselerde görülen bozulma Ahilik ve buna bağlı Bacıyan-ı Rum’da da görüldü.
Daha sonra da özelliğini kaybetti ve toplum hayatından silindi” ifadelerini kullandı. Bacıyan-ı Rum’un izleri 17. yüzyıla ait belgelere göre, Kale içerisindeki tarihi Kapalı Çarşı’da, Uzun Çarşı’nın başlangıcının Pervane Medresesi ile kesiştiği yer ‘Kadınlar Çarşısı’ olarak bilinmektedir. Buraya neden bu adın verildiğine dair bir tarihi kayıt olmamasına rağmen, bazı tarihçilere göre bu ad, 13’üncü yüzyıldaki Bacıyan-ı Rum’dan kalmıştır. Bacıların savaşçı genleri Milli Mücadele’de de vücut bulacak, bu kez Kayseri’nin kadınları, savaştaki erlere yardım etmek için yaptıkları örgü ve benzeri malzemeleri burada satacaklardır. Bu cengaver kadınların anısına 2003 yılında, üzerinde, “Ben Şehit Anasıyım. Diğer Askerler de benim evladımdır. Kızımın Çeyizinden Şu Esvapları Çam Sakızı Çoban Armağanı Olarak Vereceğim” yazılı bir kadın heykeli dikilmiştir. Bacıyan-ı Rum’a dair bir başka iz de Yönetmen ve Şair Süheyla Taşçıer tarafından, 2010 yılında çekilen Bacıyan-ı Rum belgeselidir. Yönetmen, yakın zamanda çekimlerine başlanacak olan aynı adlı sinema filmi için de çalışmalara başlamıştır. Bunun yanı sıra, bacı geleneğini sufi müzik alanında sürdüren ve önce sosyal medya üzerinden daha sonra da çeşitli buluşmalarla örgütlenen, daha çok sokak müzisyenlerinden oluşan bir örgütlenme de mevcuttur. 2012 yılında yaşamını yitiren Bacıyan-ı Rum (Anatolian Sisters) grubu kurucusu Nazile Serna Onur da Kayserilidir. Grup sair zamanlarda Türkiye’nin çeşitli yerlerinde buluşmalar düzenleyerek, bacı geleneğini anlatmakta ve sufi müzik konserleri vermeye devam etmektedir. (SK)
http://beyazgazete.com/video/webtv/guncel-1/dunyanin-ilk-kadin-teskilati-kayseri-de-kuruldu-524599.html
-- Kadınlar Çarşısı heykelinden detaylar
( KAYSERİ ) "Dünyanın ilk kadın teşkilatı Kayseri’de kuruldu" KAYSERİ
- Prof. Dr. Abdülkadir Yuvalı, Ahilik teşkilatının kadın kolu olarak bilinen Bacıyan-ı Rum’un dünyada varlığı bilinen ilk kadın teşkilatlanması olduğunu söyledi.
13’üncü yüzyılda Anadolu’da Selçuklu egemenliği döneminde Kayseri’de kurulan Bacıyan-ı Rum’un, Batılı araştırmacılar tarafından da dünyadaki ilk kadın teşkilatı olarak tanımlandığını belirten Erciyes Üniversitesi Tarih Bölümünden emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Yuvalı, “Teşkilatın kurucusu Ahilik teşkilatının kurucusu Ahi Evran’ın hocası Evhadüddîn Kirmânî’dir. Kirmânî bir Yesevî yol evladıdır. Ahi Evran, Evhadüddîn Kirmânî’nin kızı Fatma Hanım’dan dolayı aynı zamanda damadıdır. Bu evlilik, Ahiliğin kadın hareketi kolu kurucusu Fatma Hanım’ı ön plana çıkarmıştır. Ahilik dergâhının mensuplarının eşleri, dergâhın her türlü hizmetindedir” dedi.
Anadolu’nun İslamlaşması ve Türkleşmesinde önemli rol oynadılar Anadolu’nun İslamlaşması ve Türkleşmesinde önemli rolleri olan Bacıyan-ı Rum kadınlarının, konuk hizmetleri, dikiş nakış gibi işlerin yanı sıra sufi geleneği yayma ve savaş becerileriyle de Batılı araştırmacıları şaşırttığını dile getiren Prof. Dr. Yuvalı, “Bacıyanı Rum teşkilatının ilk görevi Ahilerin konuklarının ağırlanması. İkincisi oranın ihtiyacı olan her türlü örgü, dokuma, keçe yapımı gibi el işlerini hazırlamak. Üçüncüsü de askeri ve siyasi faaliyetleri. O günün şartlarında kılıç kullanmayı, ok atmayı, ata binmeyi bir erkekten farksız yaparlardı. Bu özelliklerinden dolayı Bacıyan-ı Rum teşkilatı Anadolu’nun İslamlaşmasında ve Türkleşmesinde önemli hizmetlerde bulunmuştur” diye konuştu.
Moğollarla bizzat savaştılar Alaaddin Keykubat’ın 1237 yılında yediği bir av etinden dolayı zehirlenip ölmesinin ardından, yrine geçen oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde başlayan Moğol işgalinde de bizzat savaştıklarını kaydeden Prof. Dr. Yuvalı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Anadolu’daki Moğol işgali Kayseri’de başladı, Batı’ya doğru yayıldı ancak Ankara’dan daha öteye geçemedi. Türkmenlerle birlikte Ahiler ve Anadolu Bacıları Denizli’de kaldıktan sonra Ahi Evran ve Fatma Bacı Konya’ya geldiler. Konya’da da aradıklarını bulamadılar. Burada kendilerini yabancı hissettiler, dışlandılar. O nedenle Kırşehir’e geldiler.” Osmanlı’da Yükselme Dönemiyle birlikte izleri silindi Diğer teşkilatlarda olduğu gibi, Bacıyan-ı Rum teşkilatının da Osmanlı Devletinin Yükselme Döneminde bozulmaya başladığını söyleyen Prof. Dr. Yuvalı, “Osmanlı Devletinin kuruluş ve yükseliş döneminde Ahilik teşkilatı ile beraber Bacıyan-ı Rum teşkilatı varlığını sürdürdü. Ama fonksiyonları Ahilik hizmetiyle sınırlı kaldı. Konuk ağırladılar, el sanatlarını icra ettiler ve tasavvufi bilgilerini aktardılar. Ama Osmanlı Devletinin Yükselme Dönemi ile beraber, bütün müesseselerde görülen bozulma Ahilik ve buna bağlı Bacıyan-ı Rum’da da görüldü.
Daha sonra da özelliğini kaybetti ve toplum hayatından silindi” ifadelerini kullandı. Bacıyan-ı Rum’un izleri 17. yüzyıla ait belgelere göre, Kale içerisindeki tarihi Kapalı Çarşı’da, Uzun Çarşı’nın başlangıcının Pervane Medresesi ile kesiştiği yer ‘Kadınlar Çarşısı’ olarak bilinmektedir. Buraya neden bu adın verildiğine dair bir tarihi kayıt olmamasına rağmen, bazı tarihçilere göre bu ad, 13’üncü yüzyıldaki Bacıyan-ı Rum’dan kalmıştır. Bacıların savaşçı genleri Milli Mücadele’de de vücut bulacak, bu kez Kayseri’nin kadınları, savaştaki erlere yardım etmek için yaptıkları örgü ve benzeri malzemeleri burada satacaklardır. Bu cengaver kadınların anısına 2003 yılında, üzerinde, “Ben Şehit Anasıyım. Diğer Askerler de benim evladımdır. Kızımın Çeyizinden Şu Esvapları Çam Sakızı Çoban Armağanı Olarak Vereceğim” yazılı bir kadın heykeli dikilmiştir. Bacıyan-ı Rum’a dair bir başka iz de Yönetmen ve Şair Süheyla Taşçıer tarafından, 2010 yılında çekilen Bacıyan-ı Rum belgeselidir. Yönetmen, yakın zamanda çekimlerine başlanacak olan aynı adlı sinema filmi için de çalışmalara başlamıştır. Bunun yanı sıra, bacı geleneğini sufi müzik alanında sürdüren ve önce sosyal medya üzerinden daha sonra da çeşitli buluşmalarla örgütlenen, daha çok sokak müzisyenlerinden oluşan bir örgütlenme de mevcuttur. 2012 yılında yaşamını yitiren Bacıyan-ı Rum (Anatolian Sisters) grubu kurucusu Nazile Serna Onur da Kayserilidir. Grup sair zamanlarda Türkiye’nin çeşitli yerlerinde buluşmalar düzenleyerek, bacı geleneğini anlatmakta ve sufi müzik konserleri vermeye devam etmektedir. (SK)
http://beyazgazete.com/video/webtv/guncel-1/dunyanin-ilk-kadin-teskilati-kayseri-de-kuruldu-524599.html
Category
🗞
Haberler