Sayın Adnan Oktar'ın A9 TV'deki canlı sohbeti (6 Haziran 2013; 22:00)

  • 11 yıl önce
DİDEM ÜRER: Giyim zevkine, hitabetine, aklına ve gözlerindeki imanın derinliğine hayran olduğum aşkımın sohbetine başlıyoruz, inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Sungur Ağabey’in torunu Mustafa Sait Güngör, “Hocam merhaba. Başbakanımızı karşılamaya gideceğiz. Siz de duyurabilir misiniz?” Başbakanımız bizim sevdiğimiz, saygı duyduğumuz, değer verdiğimiz bir insan. Eksikleri, hataları olabilir. İnsan, o da imtihan oluyor. Melek değil. Yanlışları olabilir. Gittikçe olgunlaşır, gittikçe gelişir. Hatalarını görür, düzeltir. Dolayısıyla böyle melek kusursuzluğunda bir başbakan aramak, yanlış olur. Tabii karşılamaya gidersiniz, gideceksiniz. Nezakettir, saygıdır. Yalnız bırakmak, zaten çok ayıp. Aksi olmaz. Ama böyle bazen dangalaklar çıkıyor, abuk sabuk bağırtılar böyle münasebetsizlik yapıyor, aptal kafasına güveniyor, kendince ucuz kahramanlık yapmaya çalışıyor. Böyle aptallara karşı dikkatli olursanız iyi olur.

Ama komünist deyip de geçmemek lazım. Haklı yönleri olabiliyor. Mesela ben şu havaalanı işine önce gıcık oldum, havaalanı işine niye karşı çıkıyorlar? Ama “havaalanı yapılacağı yer de, ormanlık alan” diyorlar. Kardeşim ne gerek var? Çöl gibi yerler var. Bomboş geniş arazi var, oraya yapın. Yeşillik alana yazık, günah değil mi? Ne gerek var? Dümdüz arazileri var İstanbul’un birçok. Silivri’de orada burada falan dümdüz yerler var. Boş arazi yani süper olur havaalanı için. Ormana çok yazık. Yani çevre mühendisleri, en hayati görecekleri konu bu. Şimdi kardeşim üç havaalanına da İstanbul’un, on havaalanına da ihtiyacı olabilir, yirmi havaalanına da ihtiyacı olabilir. Hep ormanın içinden gideceksek, bitti o zaman ormanlar. Olmaz. Boş yerler, kıraç yerler aramak lazım. Uzak da olsa, binsin otobüse gitsin havaalanına. İki saatse yolu binsin arabaya gitsin. Hızlı tren yapılır, havaalanına giden, adam saat başı oradan kalkan hızlı trenle gider havaalanına. İlla İstanbul’un göbeğinde olacak diye bir şey yok ki. İstanbul’un çok uzağında da olabilir. İki saat uzağında da olabilir, bir buçuk saat uzağında da olabilir. Ama boş arazi olsun. Yazık, günah yani.

DİDEM ÜRER: Başbakan kapanmış kömür, maden ocakları demişti havaalanı için. Galiba üçüncü köprü için ormanlık alan diyorlar. Ama tam hangisi şu an bilmiyorum.

ADNAN OKTAR: Tamam öyle boşsa olur, inşaAllah. Ama mesela bu üçüncü köprü, ben ağaca hiç kıyamam. Yolda da mesela görüyorum ağaçlar. Adam çivi çakmış, illet oluyorum. Senin vücuduna çaksalar o çiviyi, ister misin? Yazık değil mi, ağacın üstünde çivinin ne işi var? Tabii yazık ona. Oradan mantar alabiliyor. Damarını kesiyorsun çakıp onu. Kaç yıllık? İki yüz yıllık ağaç. Ne güzel, ne tatlı, git sev onu, canlı. Ağzı yok, dili yok, konuşamıyor da. Orada kuzu kuzu duruyor. Fatih Sultan Mehmet’i gören tipler de var bazen. Böyle acayip dedelerin dedesi, eski mi eski yani. Çok şekerdir ağaç. Ağaçlara yazık. Ama çok iyi bu çevreci olayı Allah sebep ediyor. Onların vesile olmasıyla da korunuyor biraz bu yeşillikler, güzellikler. Aferin onlara kimse onlar.

Yalnız komünistlerin araya girmesine gıcık oluyorum. Vardı ya BDP’li bir isim, cankurtaran giderken arkasından giden?

DİDEM ÜRER: Sırrı Süreyya Önder.

ADNAN OKTAR: Uyanık taksici. Ama süper laf, şahane bir laf, tebrik ediyorum. Bazen böyle çok şahane laflar ediyorlar. Hakikaten onlar da böyle uyanık taksici gibi çevrecilerin peşine takılırlar. Çevreci ayrı çocuklar onlar kibar, nezaketli, şeker delikanlılar. Genç kızlar da öyle, dünya tatlısı onlar, çevreciler. Ne alaka arasına giriyorsunuz çocukların? Kesinlikle aralarına sokmasınlar
Orman, kıyılacak bir şey değil orman.

DİDEM ÜRER: “Tam yani klasik ormanlık alan gibi değil ama kesilebilecek ağaçlar var” diyorlar. Mecburen kesilmesi gerekiyormuş bu yönde.

ADNAN OKTAR: üç beş tane mesela on tane, elli tane de olabilir. Ama hepsini teker teker söker, taşırsın, güzel bir yere ekersin. Hemen onun bitişinde bir yere ekersin. Öyle olur. Ama orman, ağaç aynı insan gibi. Aynı bir köpek, kedi gibi.

Şimdi çevreci gençler bunlar şeker bunlar bal. Bunlar çok tatlılar. Aralarına komünistleri de sokmuyorlar, dünya tatlısı. Türkiye onların. Onlar bizim canımızın içi. Onlar çok klas, şeker insanlar. Ne alaka adam öldürmüş katilleri aranıza sokuyorsunuz? Baktınız eşkali bozuk falan, “kardeşim uzak dur. Ne alaka dersin, sen işine bak, uzak dur” dersiniz. Sen güzel insansın, kaliteli insansın, görgülü insansın, klassın. Adam en az üç-beş kişiyi faili meçhul ile öldürmüş, şehit etmiş. “Bas git” diyeceksin. Tabii bakıyorum aslan gibi delikanlılar, tertemiz kızlar, parkalı it-kopuk takımı arkalarında. Ne alaka? “Çekin, gidin” desinler. Yeşilliğe duyarlı olmaları, hayvanlara, köpekle beraber yatıyor falan şahane, çok güzel. Kedisiyle geliyor, şahane.

DİDEM ÜRER: Köpeğe gözlük ve maske takmışlar.

ADNAN OKTAR: Köpekle beraber sarılmış yatıyor. Köpeğin maskesi de var, gözlüğü de var. Bir de dobiş bir şey. Ka

Önerilen